Kutu Gündem
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Kutu Gündem

Kutu Gündem - Siyasi ve Politik Meseleler
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 SÜRGÜNDEYİM

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 217
Kayıt tarihi : 20/11/10

SÜRGÜNDEYİM Empty
MesajKonu: SÜRGÜNDEYİM   SÜRGÜNDEYİM EmptySalı Kas. 23, 2010 11:42 pm

Yaklaşık 30 yıldır Türkiye'de yaşayan İtalyan asıllı yazar Donatella Piatti, geçtiğimiz aylarda yurtdışına çıkarken, Türkiye'de kalış izninin bittiği farkedildi. Bir gün nezarette tutulan gazeteci, ardından sınır dışı edildi. Piatti, bu olayın ardından Türkiye'yi terketme kararı aldı.

Piatti bir yazı yazdı.Şöyle:
Sürgündeyim...
Yeni "serüvenimi" yemekler sırasında aileme ve arkadaşlarıma anlatmak beni eğlendirirken, bazen İtalya'da kalışımın bu kadar uzamasını merak edenlere açıklamaya çalışmak benim biraz sinirlerim bozuyor.
İstanbul'daki oğrencilerimin ve arkadaşlarımın "hadi Donatella dön artık, seni özledik" diyen tüm mesajları kalbime dokunsa da gülerek yanıtlamaya gayret ediyorum.
Eeee ne yapalım?
Eski zamanlarda ki en önemli yazarlar ve şairler gibi sürgüne gönderildim..
Espri yapıyorum ama boğazımda bir şey düğümleniyor. Evimi, sahilyolunda yaptığım yürüyüşleri, arkadaşlarımı ve neden bir türlü babannesinin geri dönmediğini sorup duran küçük torunumu düşünürken.
Yetmiyormuş gibi buradaki imansızlar da gülmemek için kendilerini zor tutarak "ah Donatella, uslu duramazsın sen! Kendini Türkiye'den attırmak için kimbilir ne yaptın? Bu sefer işin ucunu iyice kaçırdın herhalde" diye dalga geçiyorlar.
Gerçekten kendimi bir parçası hissettiğim bu ülkeye en az 3 ay girememe cezası hak etmek için ne yapmış olabilirdim?
Elim kolum hediyelerle ve kalbim Noel heyacanıyla dolu ****** Havaalanı'na geldiğimde, yabancıların giriş-çıkışlarını kontrol eden ofiste karşılaştığım çok becerikli ama nezaket konusunda biraz zayıf iki polis sorumun cevabını geçen 23 Aralık'ta vermişti. Pasaportuma dikkatlice baktıktan sonra "gecikmişsin, sen kaçaksın" demişlerdi bana. Oysa havaalanına pasaportumdaki izinin süresinin üzerinden 20 gün geçmiş olduğunu bilerek 3 saat önceden gitmiştim. Ne olur ne olmaz diye geçirmiştim içimden...
Bir ay önce domuz gribine tutulmuş bir halde seyahate çıkamayacak durumda olduğumdan telefonla yabancı şubesinden bilgi almış ve konuştuğum memurun "Endişelenmeyin,havaalanına gittiğinizde yabancı şubesine gidin, cezanızı ödeyin, gerekirse doktor raporunuzu gösterin" diyerek beni yönlendirmesi sonucu yola çıkmıştım.
Biletimi aldım, doktorumu ihtiyaç olması halinde raporumu fakslaması konusunda uyardım, ceza için vereceğim parayı da hazırladım ve havaalanının yolunu tuttum.
Şimdi ise karşımdaki iki polis memuru kaçak olduğumu söylüyordu. Tekrar edip duruyorlardı: "Şimdi çıkacaksın ve bir süre dönmeyeceksin". Ben içinde bulunduğum durumu anlatmaya çalıştıkça gittikçe yükselen adeta benimkini bastırmaya çalışan bir ses tonuyla bunun kanun olduğunu yineliyorlardı ve ben bir türlü domuz gribi olduğum için zamanında çıkamadığımı, isterlerse doktor raporumu gösterebileceğimi anlatamıyordum. Aynı tonla "kaçaksın" sözünü inatla tekrar etmesi beni çileden çıkartıyordu.
Bana nasıl "kaçak" diyebilirler! Benim ölen kocam Türktü, her ay onun emekli maaşını alıyordum, "bakın bakın" diyorum emekli cüzdanımı uzatarak. "Sen kaçaksın" diye tekrar ediyorlar. Sanki beni çileden çıkarmak için mahsus yapyorlar.
Kaçak olamam!
Oğlum da Türk'tü, Türkiye'de yaşıyor ve çalışıyordu...
Ben de burda bir sürü güzel şeyler yaptım. Gazete, kitap, ögretmenlik. 35 yıl sonra hiç ama hiç hakkım yok mu benim? Gerçekten kendimi gücenmiş, kırılmış hissediyordum. Ayrıca sürekli olarak İtalya-Türkiye arasında mekik dokuyorsam, oturma iznini kocam öldükten sonra 3 ya da en fazla 4 aydan fazla vermediğiniz için! Neden "kaçaksın" diye bağırmayı bırakıp, yasadışı bir insan olup olmadığımı kontrol etmiyorsun?
Aralarından daha atılgan olanı kendimi anlatmaya çabalamamdan sıkılmış olacak ki beni küçük odasında itti. "İster 35 ister 350 yıldır burada yaşa, sen kaçaksın. Şimdi çıkıyorsun ve 3 ay bu ülkeye girmiyorsun. Şimdi git cezanı öde yoksa 10 yıl buraya ayağını basamazsın" diye bağırdı omuzumdan iterek.
Sakin olmaya çalışarak, benden çok genç olduğu ve tanışmadığımız için bana "sen" diyor olmasının saygısız bir hareket olduğunu hatırlattım ayrıca bayanlara karşı tavrını değiştirmesi gerektiğini öğütledim. Bu kadar kaba oluşu karşı cinsle olan ilişkisinde ilerde mutlaka sorun yaratır diye düşündüm. Sonunda çaresizce ağlamaya başladım, hatta hıçkırıklara boğuldum "müdürünüzle konuşmak istiyorum" dedim.
"Böyle durumlarda müdür olmaz, ben yasaları uygulama yetkisine sahibim" diyerek herhangi bir esnemeye meydan vermeyecek şekilde son noktayı koymuştu.
Grup halinde bekleyen ve tedirgin bir şekilde bizi seyreden yabancılara doğru itilmiştim. Belki de gerçekten kaçak, bazıları genç, bazıları gösterişli, bazıları sabah yürüyüşlerinde karşılaştığım çoğunluğunu yaşlı kadın bakıcıların oluşturduğu kalabalığın yanından geçereken "adeee üzülme sen" diyen birini duydum. Kızıl saçlı, lame uzun çizmeli, kazağının üzerinde kocaman "just cavalli" yazan hatta göğüs büyüklüğünden j ve i harfleri kol altlarına kadar uzanan genç bir yabancı bayan olduğunu hatırlıyorum. Tatlı tatlı gülerek söylediğini de...
Çok da mükkemmel olmayan bir Türkçe ile “ep booyle yapiiiyor..üzülme sen…git başkasını bul..bazıları daha tatlı olur..”
Bana vermiş olduğu tatlı desteğe içten bir gülümseme ile teşekkür ettim ve sürükleyerek gecikmiş 20 günümün 380 TL karşılığında hakedilmiş cezasını ödedim. Sonra sorunumu anlatabileceğim herhangi birini bulmak umuduyla 2 saat boyunca havaalanında dolaştıktan sonra Milano'ya doğru hareket ettim.
3 aydır sürgündeyim. Tanıdıklar, evraklar, oğlumun Türk vatandaşı olduğunu doğruluyan kağıtlar, doktor raporu, arkadaşların, akrabaların protestoları, Milano Türk Konsolosu'nun bütün gayretleri durumun çözülmesine yardımcı olamadı. Ankara'da istenmeyen bir kaçak olarak kayıtlıyım ve en az 3 ay Türkiye beni istemiyor.
Kendi ülkeme sürgündeyim, VIP bir sürgüncüyüm. Haftalarımı tembellik ederek, Milano'da ailemle, eski arkadaşlarımla ve bir mücevhere benzettiğim Verona'daki erkek arkadaşımla geçiriyorum.
Valpolicella'nın üzüm bağları arasında uzun yürüyüşlere çıkıyorum, villaları, harika bahçelerini, kaleleri karlari altinda hayranlıkla seyrediyorum. Arkadaşlarımın önerdiği sanat etkinliklerine ve konserlere gidiyorum. Deli gibi salam, prosciutto, gerçek pizza, dev tabaklarda yenen tavşan soslu tagliatelle, gnocchi, radicchiolu risotto yiyip, bolca Veneto Bölgesinin kalbi ısıtan mükemmel şaraplarından içiyorum...
Geçmişi düşünmek için fazlaca vakit buldum, çok meşgul olduğum ve bu birbirinden oldukça farklı olan iki dünya arasında yaşarken, yaşamaya çalışırken hissettiklerimi, geçirdiklerimi göz önüne getirdim, hayatımın hesaplarını yapmaya çalıştım..
Sonuca ulaşmış değilim, düşünmekle kalıyorum henüz... Bana çok şey vermiş, çok şey de almış O ülkenin öğrettiği kaderci felsefe ile "neyse... herşeyde bir hayır vardır, elbette" diyen kalbimin sesini dinlemeye devam ediyorum..
arrivederci!
Donatella Piatti
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://kutugundem.yetkinforum.com
 
SÜRGÜNDEYİM
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kutu Gündem :: Gündem :: Yazılar-
Buraya geçin: